
Mart başında,
bir iş seyahati için Londra’ya gidecektim. Yola çıkacağım sabahtan bir önceki
akşam, pandemiye karşı bir önlem olarak şirketimiz bütün uluslararası uçuşları
iptal etti. Programımı ve toplantılarımı
ertelemem gerekti. Coronavirüs nedeniyle evlere kapandıktan sonra bu ay hangi
roman üzerine yazmam gerektiğine karar verirken, hikayenin Londra’da geçiyor
olması nedeniyle ‘Bana Vera De’ çok cazip geldi; çok da keyif aldım okumaktan.
Yazar Şenay
Ordu, 2007’den beri Londra’da yaşıyor. Romanını sosyo ekonomik açıdan farklı
sınıflardan gelme Türk karakterlerle kotarmış . Çok zengin, iş sahibi ya da
yüksek mevkide çalışan iyi eğitimli karakterlerin yanında, au pair olarak ya da
farklı şekillerde kapağı bir şekilde Londra’ya atan ancak sonrasında umduğunu
bulamayıp sağa sola savrulmuş, deyim yerindeyse hayatın sillesini yemiş karakterlerle
de karşılaşıyoruz: Bir yanda işadamı Sami Bey ve zevk ve stil sahibi genç eşi
Bige Hanım, şirketlerinde çalışan başarılı ve yakışıklı müdür Refik Bey’in
insanı imrendiren hayat tarzları, giyim kuşamları, katıldıkları davetler ve
seyahatler; diğer yanda bu insanlara ve hayatlara kedinin ciğere baktığı gibi
imrenen Nesteren ve Belkıs gibiler.
Nesteren ev
arkadaşı Belkıs’a göre daha şanslıdır; au pair’lik, kasiyerlik derken kendini
Saim Bey’in şirketinde sekreter olarak bulur. Şen şakrak, çalışkan kişiliği ile
sevilen bir elemandır. Ancak şirketin gözde ve yakışıklı bekarı Refik’e
öylesine kör kütük aşık olmuştur ki O’nun ağzından çıkan en küçük kompliman
Nesteren’i göklere çıkarmakta; tersi ise mahvolmasına neden olmaktadır.
Aralarındaki kültür, eğitim ve sınıf farkına rağmen platonik aşkını sonuna
kadar savunmaktadır. Hatta Refik’in her ne kadar ortada gözükmese de Vera
adında bir nişanlısı olması bile kendisini durdurmamaktadır.
Nesteren’in ev
arkadaşı, Black Diamond lakaplı, taşı çıksa suyunu çıkaran güçlü karakter
Belkıs, Nesteren kadar şanslı değildir ve hayatını bedenini satarak
kazanmaktadır. Beraber çalıştığı Taylan, yüz kızartıcı mesleğini bir yana
koyarsak, Belkıs’a aşırı saygı duyan, Nesteren’e âşık bir adam. Şenay Ordu,
romandaki yan karakterleri de ayrıntıları ile ele alıyor. Her birinde ayrı bir
hüzünlü göç/göçmen hikayesi buluyoruz. Londra’nın bizi büyüleyen turistik
yüzünün ardında, düze çıkmak için debelenen kaybedenlere kulak misafiri
oluyoruz.
Peki, bu romanın
gerilimi nerede diyeceksiniz. Işte yazar, ilginç bir taktikle bu haliyle bir
dram sayılabilecek romanın bölümleri arasında bize ev hapsinde tutulan bir genç
kadının, Vera’nın öyküsünü anlatıyor. Kırılgan, korkular içinde yaşayan bu
kadın, Dost adında bir adamın tutsağıdır. Sürekli kâbuslar ve krizler arasında
savrulan Vera, kendisi için çok zor da olsa yavaş yavaş geçmişini hatırlamaya
ve yüzleşmeye zorlar kendini.
Tahmin
edebileceğiniz gibi bu iki öykü bir noktada kesişir: Taylan’ın mahallesinde bir
adamın bir genç kızı yedi sene esir tutmaktan tutuklanmasının ardından;
Nesteren detektifliğe soyunur, yanına Belkıs ve Taylan’ı alarak Refik’in evine
baskına gider; amacı hep bahsettiği Vera ve annesi Mukaddes Hanım’ın gerçekten
var olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Ama olaylar beklendiği gibi
gelişmeyecektir.
Vera’nın kendisiyle
psikolojik savaşı ve arkasındaki hikâye çok üzücü. Ancak romandaki yan
karakterlerin öyküleri, yoksunlukları da insanı acıtacak kadar sahici. ‘Bana
Vera De’, evde okumaya daha çok zaman ayırdığımız bu günlerde listenize almak
isteyeceğiniz başarılı bir eser.
Bana Vera De,
Şenay Ordu, Doğan Kitap
Dünya Kitap/ Polisiye Vadisinden/ Nisan 2020
Yorumlar