Sanırım her anne baba çocuğunun
yetenekli ve zeki olduğuna inanır. Yaşından beklenmeyecek bir yorum, başarılı
bir resim, kolayca çözülen bir matematik sorusu anne babanın çocuğuyla
gururlanması için artar da yeter bile. Bu küçük sinyaller belki de çocuktaki
üstün bir yeteneğe işaret etmektedir. Peki bundan nasıl emin olacağız ve eğer
böyle bir yetenek söz konusu ise nasıl hareket edeceğiz?
Dr. Bahar Eriş’in “Her Çocuk
Üstün Yeteneklidir” kitabı, önsözünde belirttiği üzere sadece üstün yetenek
tanısı almış çocuklara değil, kişinin kendi yeteneği ya da çocuğunun yeteneğini
en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan herkesin faydalanabileceği bir eser. Dr.
Bahar Eriş, 2004’den beri Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim
Bölümü Eğitim Programı’nda üstün yetenek eğitimi konusunda dersler veriyor. Ancak
kitabı akademik dilden olabildiğince uzak, herkesin kolaylıkla anlayabileceği
bir sadelikle kotarmış. Konu zaten ilginç, anlatım da güzel olunca kitaba hemen
adapte oluyorsunuz. Ayrıca kitap içerisindeki pek çoğu gerçek hayattan alınma bol
örnek, yine yazarın deyimiyle hem daha fazla dikkat çekiyor hem de akılca
kalıcılığı artırıyor.
Yazar, derslerinde öğrencilerine
sorduğu ilk soru ile kitaba başlıyor: Üstün yetenek denince aklınıza kim
geliyor? Öğrencilerin zihninde (ve olasılıkla şu an sizin zihninizde de) canlanan ortak bir isim oluyor: Albert
Einstein. Yazar şuna dikkat çekiyor; bir kaç istisna hariç dahi olarak akla
gelen isimlerin çoğunda ortak şu noktalar söz konusu: beyaz, erkek, fen ve
matematikte yetenekli, orta ya da üst sosyoekonomik sınıftan, herhangi bir
engeli olmayan. Peki neden?
Eriş’e göre üstün yeteneği
tanılamada kullanılan araçlar genellikle yukarıdaki profile uygun kişileri
üstün yetenekli olarak tanımlıyor. Örneğin hakkındaki tüm olumsuz yorum ve
eleştirilere rağmen dünyada halen en geçerli zekâ testlerinden biri olan IQ testi,
kişinin sadece sözel ve matematiksel yeteneğini ölçerken (ki bunun nedeninin
de, bu testin yaygınlaştığı dönemde fen-matematik alanında yetenekli insanlara
ihtiyaç duyulduğu olduğunu anlıyoruz kitaptan), resim ve müzik yeteneği
konusunda hiç bir şey söylemiyor. Bu da demek oluyor ki mesela Mozart bu teste
tabii tutulabilse belki hiç de parlak bir sonuç alamayacakmış. Ama Mozart’ı
bugün bir müzik dâhisi olarak anıyoruz elbette.
Yakın zamanda IQ testlerindeki bu
eksikliği sorgulayan pek çok düşünür konuya farklı bakış açıları getirmişler.
Bunların en popülerlerinden biri de duygusal zekâ. Yapılan çalışmalarla ortaya
konmuş ki IQ testleri çocuğun akademi kariyeri hakkında pek çok ipucu veriyor
olsa da, iş hayatı ya da özel hayatında başarılı olması daha çok duygusal zekâ
ile bağlantılı. Howard Garner’ın Çoklu Zekâ Kuramı da bu konudaki farklı ve
popüler yorumlardan biri. Garner insan zekâsını sözel, mantıksal-matematiksel,
görsel-uzaysal, içsel, sosyal, doğacı, müzik ve bedensel-kinestik zekâ olarak
sekiz sınıfa ayırıyor. Böylece insanları zeki ve zeki olmayanlar şeklinde
ayırmak yerine her insanın belirtilen zekâ alanlarından birinde daha yüksek
zekâya sahip olmasına odaklanıyor.
Dünyada değişen bu zekâ algısına
rağmen, anne babalar 2-3 yaşındaki çocuklarını zekâ testlerine sokmaktan ve bu
uğurda gerekirse ciddi paralar ödemekten kaçınmıyorlar. Dr. Bahar Eriş, eğer
çocuk okulda, evde uyum sorunu yaşamıyorsa çok erken yaşta bu testleri
yaptırmanın, sonuç ister olumlu ister olumsuz olsun, çocuğu etiketlemekten ve
gereksiz bir baskı ve stres altına sokmaktan başka bir işe yaramadığını
belirtiyor.
Dr. Bahar Eriş’in kitabını büyük
bir merakla okudum ve zekâ denen büyülü kavram hakkında gerçekten pek çok yeni
şey öğrendim. Çocuk Gelişimi/Kişisel Gelişim alanında son dönemde okuduğum en
başarılı eserlerden biri diyebilirim.
Her Çocuk Üstün Yeteneklidir, Dr.
Bahar Eriş, Alfa Eğitim
Akşam Kitap / Çocuk Eğitimi / Aralık 2013
Yorumlar