Klinik psikolog Harriet Lerner,
özellikle kadın psikolojisi ve aile ilişkileri üzerine çalışan ve geleneksel
psikoanalize feminist bir bakış kazandıran bir uzman. Lerner’ın Bağlantı Dansı
isimli eseri ilişkilerimizde kendimizi kızgın, aldatılmış, kırgın ya da umutsuz
hissettiğimizde nasıl iletişim kuracağımıza dair ipuçları sunuyor bize.
Yazarın kitabın girişinde bahsettiği
üzere, aslında hepimiz etrafımızdaki insanlarla iyi iletişim kurmak isteriz.
Ancak yanlış anlaşıldığımızı, dinlenmediğimizi, boşa kürek çektiğimizi
düşündüğümüz ve hayâl kırıklığına uğradığımız pek çok durumla da karşı karşıya
kalırız. Yazar, kitabın tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmayı vaat
etmediğini ancak verimsiz konuşma alışkanlıklarımızı nasıl değiştirebileceğimiz,
olaylara farklı şekilde nasıl yaklaşabileceğimiz konusunda bize önerilerde
bulunacağını söylüyor.

Yazarın kendi hayatı, ailesi ve
danışmanlık yaptığı kişilere dair paylaştığı pek çok örnek olay ve durumla
akıcı bir şekilde okunan kitap, insanın içine doğduğu ilk ailesini ele alıyor
ilk önce. Anne babanın çocuğu iletişim kurmaya, duygularını dile getirmeye
teşvik edip etmemesinin önemine ve bunun insanın yetişkinlik dönemini nasıl
etkilediğine değiniyor. Her ailenin –ve aslında her kültürün- farklı bir aile
mirası olduğundan ve bunun yerine göre avantaj yerine göre dezavantaj
yarattığından bahsediyor. Acılara göğüs germe, kendi kendine yetme ve
bireyselliğe önem veren Anglo-Sakson aile kültürünün kronik bir hastalık ya da
zamansız bir ölüm karşısında nasıl bocaladığı ve tam tersi duygusal
dışavurumcu, aile sadakati ve bütünlüğünün önde geldiği İtalyan-Amerikan
–rahatlıkla biz Türk aileleri de aynı kategoride sayabiliriz bence- ailelerde
aile üyelerinin bireysel sınırlarının olmamasının ve aşırı sorumluluk altında
ezilmelerinin depresyona yol açtığı örneklerinin üzerinde duruyor.
İlerleyen bölümlerde yazar, insanın
zayıflıklarını (kitapta savunmasızlık olarak nitelendiriliyor) kiminle ve
nereye kadar paylaşması gerektiğine dair yorumlarda bulunuyor. Yazarın dikkat çektiği
önemli bir nokta da, örneğin cesaret gerektiren bir noktada cesur olmadığımızı
hissetsek bile cesurmuş gibi davranmanın bizi olumlu anlamda etkileyeceği.
Sıra aşka, evliliğe geldiğinde
duyguların bizi gerçeklerin farkına varmaktan nasıl alıkoyduğuna ve
karşımızdaki insanı tarafsız bir şekilde değerlendirmenin zorluğuna dair pek
çok makale ve örnekle karşılaşıyoruz. Yazara göre önemli olan, beraberlikte,
özellikle birlikte yaşarken –ya da evliyken- kişilerin kendi tahammül
sınırlarını belirleyebilmeleri. Kitaptaki pek çok örnek durumdan, ters giden
konularda olabildiğince sakin, doğru iletişim yöntemini kurabilmenin kötü giden
bir beraberliği düzeltebileceğini anlıyoruz.
Eleştiri ve şikâyet konuları da
kitapta kendine yer buluyor. İnsanların eleştiriyi kolayca kabullenemedikleri
ama bu konuda farklı yaklaşımların ikili ilişkilere nasıl fayda sağladığı dile
getiriliyor. Yazarın, sürekli hayatlarından ya da belli bir konudan şikâyet
eden yakınlarımıza, sevdiklerimize nasıl yaklaşabileceğimiz konusunda da
önerileri var. Kitap özellikle ebeveyn-çocuk ilişkileri için hayati önem
taşıyan bir tarafın diğer tarafı reddetmesi, ilişkiyi/bağı koparması durumunda
neler yapılabileceğine dair örneklerle son buluyor.
Bağlantı Dansı, ilişkilerimizi gözden
geçirmek, nefes almakta zorlandığımızı hissettiğimizde başvurmak için iyi bir
kaynak.
Harriet Lerner, Bağlantı Dansı,
Varlık Yayınları, Çeviri: Filiz Nayır
Dunya Kitap / Populer Psikoloji / Mayis 2014
Dunya Kitap / Populer Psikoloji / Mayis 2014
Yorumlar