BEBEĞİMİ BEKLERKEN

Doğum, bir canlının dünyaya gelişi başlı başına mucizevi bir olay. Bu mucizeyi bebeğin ana rahmine düştüğü andan itibaren bilimsel bir yaklaşımla ele almaya ne dersiniz? Sabiha Paktuna Keskin’in Boyut Yayınları’ndan çıkan Bebeğimi Beklerken kitabı yeni canlının gamet evresinden hayata merhaba dediği yenidoğan haline kadar tüm aşamaları, biyoloji bilgimizi tazeleyerek anlatıyor.

Her şey döllenme olayı ile başlıyor. 150-500 milyon spermden ancak biri (en fazla 2-3’ü) bu zorlu yolculuğu tamamlayıp yumurtaya ulaşma şansına sahip olabiliyor. Eğer her şey yolunda giderse bu şanslı sperm anne karnındaki 9 aylık hamilelik sürecini başlatan dölleme işlemini gerçekleştiriyor. Döllenmiş yumurta rahim boşluğuna hareket ediyor ve bir yandan da bölünerek hücre artışı sağlanıyor. Bebeğin solunum, beslenme, boşaltım ve endokrin fonksiyonlarını üstlenecek plasenta yapısı gelişmeye başlıyor. 12. haftada embriyo artık fetüs aşamasına geçiyor.

Doğum öncesi hayatı anlatan kitaptaki ilk bölümde kısırlık ve yapay döllenme konusu da ele alınmış. Yapılan araştırmalara göre kısırlık vakaları eskiye göre daha yaygın. Bunun başlıca nedenlerinin erkekte cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve çevre kirliliği etkisi, kadında ise daha geç yaşta çocuk sahibi olma olduğu dile getiriliyor.

Rahim içinde hayatını sürdüren bebek kendi vücudundan, annesinden ve dışarıdan devamlı olarak uyarı alır ve bunları kaydeder. Hatta son çalışmalara göre anadilin temelleri rahimdeyken atılır. Bebek dilin ritmini, tonlamayı, sesli harfleri tanımayı burada öğrenir. 10. haftadan itibaren dokunma, tat ve koku duyuları gelişmeye başlar. İşitme, görme ve hareketler ise daha sonra gündeme gelir.

Kitaptaki hamilelik başlıklı ikinci bölüm, yine bilimsel bir bakış açısıyla anne vücudundaki değişimlere ve bu dönemde görülebilecek küçük rahatsızlıklara yer veriyor. Yazar, alternatif ilaçlar dahil her tür ilacın ancak doktor kontrolünde kullanılması gerektiğini vurguluyor. Kadının ruhsal ve sosyal açıdan doğrudan etkilendiği bu dönemde -tabii ki doktorunun tavsiyelerini de göz ardı etmeden- eski hayatını mümkün olduğu kadar sürdürebileceği, kendine göre bir düzen kurmasının daha iyi hissettireceğine değiniyor. Beslenme konusunda ise dengeli bir diyetin yeterli olduğunu, sanılanın aksine fazladan bir kalori alımına gerek olmadığını, zira genellikle oturarak sürdürülen modern yaşamın bu ihtiyacı ortadan kaldırdığını söylüyor.

Hamile kalan her kadının, eşinin ya da hamile bir tanıdığı olan herkesin bildiği üzere hamilelikte anne ve bebek sağlığı doktor tarafından sıkı bir şekilde takip edilir, kan ve idrar testleri, ultrason, ikili, üçlü test, amniyo sentez gibi çeşitli test ve yöntemlerle bebeğin gelişimi gözlenir. Yazar tüm bu testleri, pek sık başvurulmayan amniyoskopi ve kordosentez dahil, açıklıyor ve hamileliğin hangi aşamasında hangi amaca yönelik istenebileceğini belirtiyor. Son kısımda ise önemli bir noktaya, Türkiye’deki hamilenin korunma yasasına değiniyor. Bu yasada en büyük güncel değişiklik Ocak 2011 itibarıyla, erken doğum yapan annenin doğum öncesi kullanmadığı izinleri doğum sonrası kullanmasına olanak sağlanması.

Doğum bölümünde tahmin edilebileceği üzere tüm doğum teknikleri, birbirine karşı avantajları, dezavantajları da belirtilerek ve görsel olarak desteklenerek dile getirilmiş. Yazarın önemle vurguladığı nokta annenin doğum konusunda ipleri elinde tutması ve bu süreci doktorun yönlendirmesine seyirci kalmaması. Zira günümüzde cerrahi yöntemlerin gelişimi ile doktorlar sezaryene çok daha sıcak bakıyor, anneleri de gerekli olmadığı halde bu yöntemi seçmeye teşvik ediyorlar. Son yapılan yasal düzenlemelerin sezaryen oranını düşürmeye yardımcı olup olmayacağını ise hep birlikte önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Doğumdan sonraki bölümde annedeki değişimler ve yenidoğanın özellikleri ele alınıyor. Burada ilginç konu başlıkları da var; plasenta ile ilgili inanç ve gelenekler, günümüzdeki daha çok duyar hale geldiğimiz kordon kanı bağışı gibi.

Yazar bu bölümde de annenin bebeğinden ayrılmamak için tavır koyması gerektiğini ve bebek beşiğinin annenin yatağının yanında yer aldığı bebek dostu hastaneleri tercih etmesini vurguluyor. Kolombiya’da prematüre bebeklere uygulanan marsupio terapinin (yenidoğanın dik pozisyonda annenin göğsüyle direkt temas edilecek şekilde konması) anne üzerindeki pozitif etkileri ve yenidoğan bebekle iletişim kurma yöntemi olarak sağlıklı bebeklere de uygulanır hale geldiği belirtiliyor.

Bu kitabı okumak bir canlı olarak soyumuzu devam ettirme konusundaki inanılmaz inatçılığımıza bir kere daha hayran bıraktı beni. Bir de bireysel olarak bu hayattaki varlığımızın ne kadar büyük bir şans olduğunu ve bu şansa sahip çıkmak ve hayatımızın değerini bilmek gerekliliğini de hatırlattı.  

Bebeğimi Beklerken, Sabiha Paktuna Keskin, Boyut Yayınları, 2012 
Dünya Kitap / Bebek Kokulu Kitaplar / Kasım 2012

Yorumlar